DERELİ TARİHİ KEMER KÖPRÜSÜ
BUNU YAPAN DELİKANLININ ÖYKÜSÜ
Dereli Tarihi Kemer Köprüsü Sevgili dostlar, Değerli canlar,
Sizlerinde çok iyi bildiği gibi…
Ve üzülerek belirtmek isterim ki;
Bizler, tarihsel kahramanlığa dayalı öykülerimizle çok övünür;
Ve zaferle taçlandırdığımız kavgalarımızı göğsümüzü gere gere anlatıp, yarınlara miras kalmasını isteriz de…
Her nedense; kahramanlığımızı kanıtladığımız medeniyetlerden devraldığımız ‘tarihi eserleri’ ve bilumum ‘tarihsel değerleri’ muhafaza edip, bizden sonraki kuşaklara devretmeyi asla akıl etmeyiz!..
Kısacası daha açık ve daha dobra-dobra söyleyecek olursak;
Bizler, oldum-olası ‘beleşe konmayı’ seven bir milletiz…
Onun için ‘tarihi eserleri koruma’ ve öykülerini bir arşivde tutup, ardımızdan gelen kuşaklara aktarma gibi bir derdimiz yoktur bizim..
Onun içinde yaşanan tarihsel öyküleri kulaktan-kulağa sözel olarak aktarılan kadarıyla yetinip gideriz…
Tıpkı,şimdi benim sizlere anlatacağım Dereli merkez ilçedeki tarihi kemer köprünün kırık-dökük bilgilerle günümüze kadar getirilip aktarıldığı gibi..
Sevgili dostlar,
Bugün sizlerle paylaşacağım tarihi ‘Kemer Köprünün’ öyküsü her ne kadar bir ilçeye özgü tarihsel bir öykü olsa da…
Aslında yaşanan öykünün içerisinde ‘kavgasız-gürültüsüz’ barış ve ‘imece birlikteliği’ içerisinde yaşayan bir toplumun da öyküsü saklıdır..
(Dedikten sonra hemen konuya giriyorum.)
1827-28 Osmanlı-Rus savaşının ön günlerine kadar Gümüşhane halkının birçoğu maden ocaklarında çalışır.
Ayrıca yörede çok maharetli ‘taş duvar örme’ ustaları da vardır..
Ve bu ‘taş duvar örme’ ustaları zaman zaman diğer il ve ilçelere de ‘çeşme’ ve köylere ‘kara taştan fırın’ yapmak için davet edilip gitmektedirler..
Ancak,az önce sözünü ettiğim 1827-28 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu, yörenin büyük gelir kaynağı olan ‘maden ocakları’ birer birer kapanmış ve halk zorunlu olarak komşu illere birer birer göç etmeye başlamışlardır…
(Kaynak; Giresun Rumları kitabı-Prof. Dr. Sezai Balcı)
Ve bu göç edenlerin bir kısmı aile olarak göç ettiği gibi, bir kısmı da ‘taş örme ustalığını’ referans yapıp,çevre il ve ilçelere ‘çeşme, köy fırını’ yapmak için mevsimlik göç edenlerde vardır…
Ve bu göç hareketi 1830 yılından başlayıp,1856 Kırım Savaşının bittiği ardıl yıllara kadar devam eder…
Bu tarihlerde ‘kara taş duvar örmede’ en iddialı ustalar ise Torul ilçesinden çıkmaktadır…
Ve çok yetenekli ve mahir ustalardan birisi de Torul ilçesinden Caferoğullarından 1844 doğumlu-Ömer’ oğlu Şaban’dır…
Bu yetenekli genç delikanlı 18 yaşına daha yeni girmiş..
Bıyıkları daha yeni terlemiş…
Ve; ‘Taşı sıksa, suyunu çıkaracak’ cinsten bir delikanlıdır..
Ustasından öğrendiklerini emsallerinden önce üzerinde biriktiren bu yetenekli taş ustası -ahilik geleneğine- uygun bir biçimde törenini yapmış ve ‘peştamal giyme’ izni vererek;
“Sen artık kendi işini kendin arayıp, kendin bulabilirsin” diyerek;
Serbest bırakıp özgürleştirmiştir!
Yani “dilediğin yere gidebilirsin” demiştir…
Ve Torullu, Caferoğulları’ndan genç Şaban usta toplamış takım taklavat neyi varsa yerleştirmiş Yol Heybesine ve 1862 yılında;
Girmiş yola..
GENÇ TAŞ USTASI DERELİ’DE
Ve şaşırdığı yollarda adres sora sora..
Yarı aç, yarı tok,yata-kalka Çakrak istikametinde yürüyerek; Çal köyü denilen bir köye gelmiştir..
Ve köylülere kendisinin ‘kara taş duvar örgüsü’ yapan bir ‘usta’ olduğunu söylemiştir..
Yaklaşık bir, bir buçuk yıl Çal köyünde kalıp, yörede o zamana kadar kimsenin becerip yapamadığı kara taştan kubbeli ‘Köy Fırınları ve eğmeli Çeşmeler yapmaya başlamış…
Ve kısa süre içerisinde ‘kara taştan kubbeli fırınlar ve çeşmeler’ yapma konusunda yavaş yavaş ismi duyulmaya başlamıştır..
(Konuyu Dereli yerleşkesindeki kemer köprüye bağlamak için burada bir nokta koyalım ve -konuyu köprüye bağlayabilmek- için azcık da köprüden söz etmemiz gerekiyor.)
1860 yıllarının başlarıdır…
Aksu vadisinde ve Dereli merkez yerleşkeye yakın yerlerde Rum halkıyla birlikte, etnik kimlikleri farklı olan halklar birbiriyle barış içerisinde yaşamaktadır..
Ortak kullanıma dair ne kadar yapılacak kamusal bir yol, köprü gibi işler varsa, yine ‘imece birlikteliği’ içerisinde yapılmaktadır.
Bunlardan birisi de (sözünü ettiğim ve fotoğrafta görülen) Dereli yerleşkesindeki Kemer Köprüdür…
Ve köprünün ustaları ise Rum halkından olup, aylardır köprünün ayaklarını yapıyorlar…
Ancak köprünün ‘üst kemer eğimini’ becerip bir türlü yapamıyorlar…
Taşları yerine bir türlü oturtup, eğim veremiyorlar…
Yani ‘oturtsalar’da, bir hafta veya bilemedin iki hafta sonda bir gece köprünün üst ‘kemerinin’ yıkıldığını görüyorlar..
Derken; Birilerinin uyarısıyla akıllarına Çal Köyündeki kubbeli fırın ve çeşmeler yapan genç Şaban usta geliyor..
Daha doğrusu,bu konuda yetenekli genç bir ustanın olduğu söyleniyor…
Ve Yerleşkenin ileri gelenleri hiç vakit kaybetmiyor;
Sorup soruşturuyor…
Çal köyüne, Torul’dan geldiği öğreniliyor…
Ve Sütlüce mahallesine Torul’dan daha önce gelip yerleşen (Bez dokudukları için) kendilerine ‘Bezcioğlu’ denilen.. (bu sözcük de evrilerek daha sonra ‘Bekçioğulları’ olmuştur)
Yani günümüzde soyadı ‘Yenidede’ olan sülaledir…
(Tekrar konuya geri dönecek olursak)
Bu sülaleden birisi Şaban ustayla görüşmek için Çal Köyüne gönderilir..
Çal köyünde duran ve askerlik günü yaklaşan yetenekli, genç Şaban ustayı bulurlar ve şöyle derler;
“Şaban usta, sen bu köprünün ‘üst kemer eğmesini’ yapabilir misin?” diye sorarlar..
Şaban usta;.
Hiç tereddüt etmeden “yaparım” der…
Bu soruyu soranlar, sevinirler…
“Yaparsan” derler…
“Eğer bu köprünün eğmesini sen yapabilirsen, resmi yetkililere söyleriz; seni askere gitmekten muaf tutarlar” derler…
Hatta işi garantiye almak için, daha da ileri giderler;
“Sana Frenk köyü (Sütlüce) yerleşkesinden arazide veririz”
“Hatta evlendiririz” derler…
Ve yetenekli ‘duvar ustası’ Şaban (Baba) ustayı ikna ederler…
Ve hiç zaman geçirmeden işe girişirler…
Genç Şaban usta (daha sonra soyadı BABA olacak) uzun süre Kemer Köprünün ‘üst eğimini’ hünerli elleriyle çok kısa bir zaman diliminde yapıp bitiriverir…
Önceki ustalar “bakalım yıkılacak mı?” diye beklerler;
Günler, haftalar ve aylar geçer…
Köprünün altında onca sel felaketleri gelip-geçer..
Genç ustanın yaptığı köprünün bir taşını bile oynatamaz…
Ve yerleşkenin ileri gelenleri sözünde durur…
Bu genç adamın başarısı, duyurulması gereken yerlere duyurulur…
Tam da o günlerde askere gitmesi gereken Şaban (Baba) usta askere gitmekten muaf olur…
Yani, toplumsal kullanıma açık bir eser inşa ettiği için askere alınmayarak bir-şekilde ödüllendirilir..
Ve daha sonra;
Vaat edilen arazi verilir…
Evlendirilmek için çevrede bir kız aranır..
Ve; Keşap’ın köylerinden Hafize isminde bir kız bulunup, düğün dernek yapılarak evlendirilir..
Bu sülale şu an Sütlüce mahallesinde soy ismi ‘BABA’ olanlar bu babanın devamı ve neslidir..
Sonuçlandırırken, burada çok önemli bir not düşmek isterim;
Değil, bundan 160 kusur yıl önce yapılan bu ‘kemer köprüyü’ hiçbir sel felaketi yıkamadığı gibi..
1964 yılında meydana gelen büyük ‘sel felaketi’ kemer köprünün üstünden geçmesine rağmen yıkamamıştır…
Ve tam tersine 150 metre aşağıda demir-çimento ve Mühendislik diplomasıyla yapılan ‘betonarme’köprü yıkılıp sele-suya gitmiştir.
İkinci önemli not ise;
Dereli ilçe yerleşkesine yapılan ‘kemer köprüden’ sonra Derelinin diğer akarsularının üzerine birçok ‘kemer köprü’ yapılır…
Ve süreç içerisinde usta-çıkar ilişkileriyle köylerde ‘kubbeli fırın ve çeşmeler çoğalır…
Son not;
Görselde köprü önünde görünen Karakol, Nahiye idare Binası ve diğer beyaz ev köprüden sonra yapılan binalar olun, öp palanda duran tek katlı, eski ahşap bina ise kervancıların yatıp kalktığı bir Handır..
Şaban Karakaya